V
İstanbul yolunda Deniz’in kafasında çok soru vardı. Süngerci olmak nasıl bir hayat olacaktı? Ama Süngerci Sinan’a soramadı, o hep telefondaydı. Sürekli numaralar, kilolar, dükkanlar, isimler hakkında bir sürü insanla konuşmaktaydı. Bazen sinirli olur ve bağırırdı telefonda. Deniz pencerelerden manzarayı izliyordu. Her geçen dakikayla, kilometreyle yeni hayatına bir kilometre ve dakika daha yakınlaşıyordu. Kısa bir zaman içinde sürekli süngerle dolu bir hayatı olabilirdi ve bu düşü onun korkularını, endişelerini emdi.
Nihayet İstanbul’a geldiler. Deniz öyle bir şehri aklında hiç tahayyül etmemişti. Büyük bir şehir olduğunu biliyordu ama bu kadar çok insan, araba, gürültü, kalabalık, kaos hiç beklememişti. Esenler otogarda indiler. Sinan Deniz’e cüzdanından çıkarıp bir kart verdi “Süngerci işim var, görüşmek üzere Deniz. Buraya git, seni bekliyorlar. Süngerci işinin yerçekimi merkezi. Orada kalacaksın. Sünger dünyasına hoş geldin.” dedi ve kalabalığın içinde kayboldu. Deniz için dünya dönüyordu ve o kendini bu dünya içinde kayıp hissetti ama elindeki kartına baktı. “Bay Yengeç Restoran, Tarlabaşı, İstanbul”
Sokaklardaki insanlara sormaya başladı ama kimse durmadı, bakmadı, duymadı Deniz’i. Bir taksi durağı gördüğünde şoförlere sordu ama parası olmadığın için taksiciler onu götürmek istemediler. Metroya binmeyi istedi ama bilet alamadı ve kimse de yardim etmedi. Karanlık çöktüğünde umutsuzca yürümeye başladı, yoldayken şoförlere sorarak yolunu kaybetmemeyi başardı ve sabaha doğru Tarlabaşı’nı buldu.
Tarlabaşı’nın sokaklarında yorgunluktan bayılacaktı. Aniden beş çocuk Deniz’i görüp etrafını kuşattı. “Sana izin verdik mi biz buralarda volta atmaya?” Tam bir tane indirecekleri anda pencereden bir teyzenin sesi geldi. “Bırakın çocuğu! Dağılın! Evinize annelerinizin yanına gidin!” ve çocukları dağıttı. Deniz yorgunluktan, şoktan sokağın ortasında bayıldı, teyzenin yüzüne kolonya sürmesiyle sonra uyandı. “Oğlum hadi kalk, gel. Korkma, evime gel, bir çorba iç.” “Hayır teyzem gelemem, Bay Yengeç restoranda beni bekliyorlar.”
Teyzenin gözleri dehşetten genişletti. “Gitme oraya oğlum, iyi bir şey
bulamazsın orada.” “Kısmetimi orada bulacağım.” diye cevap verdi Deniz. Teyze kafasını üzünlüyle salladı. “Demek ki acı dolu bir kısmet bekliyor seni.” Teyze Deniz’in oraya nasıl gideceğini anlattı. “Tanrı seninle olsun oğlum” dedi, Deniz’e sarılıp evine girdi.
Deniz teyzenin yol tarifini takip etti ve az sonra “Bay Yengeç Restoran” diye bir tabela gördü. Küçük bir dükkana girdi, bir tane ampul puslu bir ışık yayıyordu odaya. Eski, dumanla solmuş boya duvarlardan soyulmuştu. Kül tablası gibi kokuyordu. Deniz duvarlara baktı ve gözlerine inanamadı. Kırık saatin yanında çok iyi bildiği resmi gördü. Süngerci Savaş! Bütün hayatı boyunca bu anı bekliyordu! Köşedeki sobanın yanındaki masada oturup kafasını masaya koyup uyudu.
VI
“Hayvan! Ne işin var burada! Burası otel değil, sokağa çık!”
Deniz acıyla uyandı, biri sırtına çubukla acımasızca vuruyordu. Deniz gözlerini açar açmaz kendisine ahşap bir çubukla vuran önünde kısa boylu, bıyıklı, göbekli, atlet ve eşofman giyen adamla göz göze geldi. “Abi durun lütfen, Süngerci Sinan beni gönderdi!” diye ağladı Deniz. Adam bir tane daha indiri verdi ve durdu. “Eşek oğlu eşek! Eee? Hiçbir şey vermedi mi sana?” Deniz sembolü çıkardı ve gösterdi. “Haaa… sen şu yeni gelen süngerciymişsin. Seni dün bekliyorduk. İlk dağıtımı kaçırdın, Sinan sinirlendi, para kaybetmiş senin yüzünden. Neyse, herkes borçla başlar. Gel. Hemen başlıyorsun.”
Deniz hiçbir şey anlamadı, çok yorgundu, sadece uyumak istedi ama adamdan korkusundan onu arka odalara doğru takip etti. Sol odaya girdiler. Deniz gözlerine inanamadı, oda süngerlerle doluydu. Yeşil, sarı, pembe, kırmızı, bir sürü sünger vardı. Hem çeşitlilik hem de miktar onun beklentilerini aşmıştı. Adamdan bir çubuk aldı ve sırtına yüklendi.
Sağdaki odadan zavallı terleyen, titreyen bir çocuk çubukla odaya girip, Deniz’in yanına geldi. “Yeni mi başlıyorsun?” diye sessizce sordu çocuk.
“Evet, sen de süngerleri seviyor musun?” diye sordu Deniz.
“Yani süngerleri bırakamam… sevip sevmediğime emin değilim. Boğazıma kadar borcum var… bu yüzden buradan ayrılamıyoruz.” Diye mırıldandı çocuk.
“Yani adam şimdi dedi ki borçla başlıyorum ama umarım ki kısa zamanda geri ödeyebilirim.”
“Yavuz’dan o kadar korkma, o sadece emirleri takip eder.”
“Demek ki öğrenecek çok şey var. Umarım ki arkadaş olacağız, Deniz ben.”
“Bu dünyada arkadaş olmak için vakit yok, ama İlyas ben.”
“Eşekler! Yeni gelmiş. Bugün beraber gideceksiniz, süngercilik nasıl yapılır iyi göster ona.” Yavuz İlyas’ın sırtını yükledi. “Sinan’dan listesi gelmiş, yeni gelen eşeğe iyi gösterirsen bir yeşil ısmarlayacak.”
Deniz ve İlyas Tarlabaşı’dan yürüdüler. İlyas Deniz’e yeni hayatının nasıl olacağını anlattı. Süngerci Sinan dükkanlardan siparişleri ve parayı aldı ve ona göre dükkanlara süngerleri dağıttı. Çok dikkat etmek önemliydi, yanlış renk ya da yanlış sayı verseydi, hata yapsaydı, restorana dönence süngerci çubukla vuracaktı. Restoranın sağdaki arka odasında yatabilirdi. Yatak yoktu, ama İlyas Sinandan çok sünger almış ve süngerlerden yatak yapmıştı. İlyas ilk günlerde işi başka bir çocuktan öğrenmiş ama o çok az kaldı, ve ondan beri tek başına çalışıyordu.
“Demek ki çok zamanım kalmadı” diye mırıldandı İlyas. “Borcum hep büyüyor, ödeyemiyorum, artık yeşilliyim… ne yapabilirim?”
“Anlamadım abi, anlatır mısın?” diye sordu Deniz.
“Deniz beni iyi dinle. İyi bir çocuksun. Borçlarına dikkat et.” diye ciddiyetle anlattı İlyas. “Bana iyi bak Deniz, az zamanım kaldı benim burada. Benden iyi öğren, Sinan’dan bir şey alma. Bu dünyaya sakın girme.”
Bu ağır konuşma bittikten sonra Kapalıçarşı’nın arka sokaklara girdiler. Deniz bu kadar kaos hiç beklememişti. Bütün gün başı dönerek İlyas’ın peşinden gitti. Sinan’in listesine göre dükkanlarda süngerler dağıttı. Deniz çok meraklıydı, İlyas’ın konuşmasını duymak için. Bir taraftan çok heyecanlı hissetti, hayali gerçek olacaktı, bütün gün süngerlerle vakit geçirebilirdi. Ama diğer yandan, geçen gece ve sabahında gördüğü şeyler, İlyasın gizli gizli anlattığı şeyler içinde karanlık bir önsezi doğurmuştu.
Akşama doğru Bay Yengeç restorana döndükten sonra Deniz ve İlyas masada oturup çorba içtiler. “Yolu, dükkanları iyi öğrendin mi?” “Biraz karışık oldu ama hallederim galiba.” “Güzel. Sen bir çorba daha iç, ben erken yatacağım.” Deniz çorba içti ve yavaş yavaş odaya gitti. “İyi geceler abi” dedi yatmadan önce ama İlyas’tan cevap gelmedi. Süngercilik çok yorucuymuş diye düşündü Deniz uyumadan önce.
O gece Deniz bir rüya gördü. Dar koridorlardaydı, stresliydi. Floresan ışıklardan uğultu bir ses geldi. bir şey arıyordu, kokusunu biliyordu. Koşa koşa gitti, panik içindeydi. Uzaktan hedefi görebiliyordu, dilinde bir tat vardı, koşup tutarak aldı ve kırgınca anladı ki yakaladığı şey sadece kaşar peynirdi, ve o anda aslında bir fare olduğunu anladı ve dört yanından kafes duvarlar gürültüyle çıktı. Hapsolmuş.