IX
Birkaç gün sonra Kardelen arka sokaklara, Deniz’i bulmak için gitti. Deniz çok endişeliydi. “İyiyim, vallahi, ama sormak istedim, pembe sünger paket alabilir miyim?” diye sordu Kardelen. “Ama Sinan çok dikkatli kontrol ediyor, anlayacak!” “Endişe etme Denizciğim, dükkancılara biraz para verebilirsin, benden yüz lira alırsan, yeterli olur.” Kardelen, Deniz’in itirazları karşısında hemen pembe sünger paketine uzanıp, bir tane sünger kapıp, cebine usulca yüz lira koydu. “Yazık, inşallah süngerler sıkıntısını emebilir” diye düşündü Deniz.
O gün Deniz’in son dağıttığı dükkanda bir pembe paket eksikti. Dükkancı çok sinirlendi. “Bugün Sinan’dan aldığı listesi ile ve getirdiği arasında biraz fark vardı ama Sinan dedi ki sıkıntı olmaz, sana elli lira geri verecektim, kusura bakma dedi” diye yalan söyledi Deniz. Dükkancı parasını aldı, ve Deniz çıkar çıkmaz telefonda uzandı.
Restoran yolunda Deniz düşüncülerinde kaybolmuştu. Kardelen o kadar mutsuz görünmüştü ki! Başka bir gün ona özel bir hediye vermeyi istedi. Kalan parasıyla harf şeklinde bir sünger alacaktı, Kardelen’in ismi olarak, süngerler onun mutsuzluğunu emsin diye.
Deniz restorana girdi ve Sinan’ın köşede sobanın yanında oturduğunu gördü. Çılgınca gülümsüyordu. “İyi bir girişimci eğitimi vermişim sana! Dedem gibisin. Hadi gel” Deniz’in sünger çubuğunu alıp arka odaya çekti, ve Deniz odaya girdikten sonra, kafasına vurdu. Deniz yüzüstü düştü. “Hain nankör köylü! Seni boktan çıkardım, ev verdim, her gün çorba verdim, istediğin kadar sünger her yerde ve sen böyle mi davranıyorsun bana? Ben çalışacağım kaymağını sen mi yiyeceksin lan? Bataklık yaratığı! Ailem üç nesildir en güçlü süngercilerdir, ve köylü bir sıpa gelip onu benden alacak öyle mi?” Darbeler yağmur gibi yağarken Deniz yavaş yavaş bilincini kaybetti. Son hatırladığı şey düşünde vücudunun bir süngere dönüşmesiydi, ve uzaktan darbeler acısız su gibi emildi.
Sabah yerde uyanınca kırık sünger çubuğunu, ve o günün sipariş listesini gördü. Liste normalden çok daha uzundu. Çubuğun kırığı yüzünden sırtına yüklediğinde kırık uçlar ellerini kesti. Yediği darbe yüzünden yavaşça topallayarak sokaklarda yürüdü ama liste o kadar uzundu ki ara veremedi. İnsanlar durup bakakaldı Deniz’e. Bütün gün can sıkıntısı ve şaşkınlık içinde dolaştı.
Birkaç gün Süleymaniye sokaklarına giremedi. Kardelen’e görünmekten utanacaktı. Ama bir gün Kardelen onu buldu ve şok oldu. Kırık çubuğu, çürükleri, ve topallamayı görünce gözleri doldu. “Teşekkür etmek istedim ama sana zarar verdiğimi görebiliyorum. Çok üzüldüm Deniz, çok. İnanamıyorum.” “Önemli değil” diye cevap verdi Deniz. “Sinan’ın bu kadar sinirleneceğini bilmiyordum, maalesef daha fazla veremiyorum, kusura bakma. Hediye alacaktım sana, verdiğin parayla ama kaybetmişim.” Kardelen yaralanmış ellerine bakarken sessizce ağlamaya başladı. “Sünger çubuğuna ne oldu?” diye sordu. “Maalesef, Sinan’dan yenisi alana kadar birkaç hafta böyle olacak, para birliktirirken.”
Kardelen eve yürürken düşüncülerinde kendisini kaybetmişti. Çok suçlu hissetti ve Deniz için bir şey yapmak istedi. Eve gelince dolapta bir şeyler aramaya başladı, bir şey hatırlıyordu. Dedesinin sokakta simit satarken kullandığı simit çubuğu dolapta buldu. İstanbul’a taşımadan önce, sahip olduğu dünyadan daha iyi bir dünya’yı aramak için, deri kulpu köyde kendisi için yapmıştı. Bütün eşyalar sırtında taşınmış İstanbul’a, geldiğinde simit satarak çalışmış, ama bir gün güneş çarpısından sokakta düşmüş ve ölmüş.
Belki bu çubuk Deniz’e yardım eder diye düşündü Kardelen. En azından deri kulp kesilmiş elleri için iyi olacaktı. Ertesi gün buluştular ve Deniz’e verdi. Deniz mutluluktan havalara uçtu. “Aaa, ikinci el olduğundan çok rahat olacak! Çubuğun omuz oluğu zaten var! Bir de deri kulp eller için çok iyi olacak.” Deniz dağıtım bittikten sonra hala topallayarak yürüyordu ama mutluydu, çorba ve üç dilim ekmek yedikten sonra uyudu. Uyumadan önce dünya o kadar da kötü bir yer değil, bazı acısı çilesi biraz olsun silindi diye düşündü.
X
Ertesi sabah Yavuz Deniz’i yüklerken Deniz’in yeni çubuğunu fark etti. Hiçbir şey söylemedi ama Deniz’in restorandan çıktıktan sonra Sinan’a telefon etti. Akşam olunca Sinan yine aynı masadaydı, yine Deniz’e vurmaya başladı. “Bilmeden Simitçiler için pezevenklik etmiş olabileceğini düşündün mü?! Hani ben fark etmeyecek miydim? Sadece hain pezevenk bir hayvan değilsin, bir de beyinsizsin, ve benim aptal olduğumu düşünüyorsun! Beni kurnazlıkla mı yenecektin?” Duvara işaret etti. “Dedemin sünger imparatorluğunu savunmasız mı bırakacaktım?” Deniz yatağa çöktüğünde cebindeki Sünger Bob sembolünü elliyle tuttu, köyde yaşadığı günleri hatırlamaya çalıştı, eskiden sevinçli süngerlerle oynadığını hatırlamaya çalıştı ama o andaki varlığından ve perişanlıktan neredeyse kör oldu ve eskiden nasıl hissettiğini hiç mi hiç hatırlayamadı.
Kardelen Deniz’i gördükten sonra karar verdi. Onu yardım etmek istedi. Her zamankinden daha kötü görünüyordu, ve süngerlerin konusu açıldığında gözleri artık parlamıyordu. Deniz’e bir şey söylemeden Bay Yengeç restoranına gitti, Sinan sobanın yanındaki masada oturuyordu, çorba içiyordu. Kardelen yanına gitti. “Deniz’in sünger dünyasından çıkmak için ne yapması gerekiyor?” diye sordu. “Güzelliğim, Deniz bana hayatı üstüne söz verdi. Borcu var. Öyle bir sözden dönmek kolay bir şey değil.” “Yani, borcu ne kadar acaba?” “Pembe süngerleri sevdiğini biliyorum. Ama yeşil süngerdeki malı pişirdikten sonra bir düşüneyim.”
Deniz o akşam Kardelen’i bulamadı. Endişe dolu, karışık kafasıyla Karaköy’e gitti. Eminönü’de oturmadı, Kardelen’in babasının ona görmesini istemedi. İskelede bankta oturdu. Yüreğindeki sızı ona vapurların iskeleye bağlandığında halattaki gerilme ve büzülmelerden çıkan seslerdeki gerilimi ve sızıyı hatırlattı. İnsanların gelip gittiklerini izliyordu. Herkesin özel sıkıntılar yükleyerek gittiğini biliyordu. “Benim hissettiğim kadar berbat görünmüyorlar ama onların yüklendiği acıları göremiyorum. Belki sünger gibi acı emmek ve boşaltmak o kadar önemli bir şey değil. Her şeyden sonra sünger muhtevasını tamamen boşaltamaz, her şeyin biraz izi kalır. Belki sırtın kırılmadan acılarını nasıl taşıyacağını öğrenmek daha önemlidir.” diye düşünüyordu içinden. Vapurun düdüğüyle, sesten kendine yine geldi. Kardelen’i bulamadı, restorana döndü.
Restorana girince köşede üzerine yığılmış Kardelen’i gördü. Kolunda iğne vardı, yanında yeşil bir sünger ve bir not: “Eşek – sünger dünyasından çıkış yok” diye yazılmıştı.
Dünya sessizliğe büründü Deniz için. Rüyadaymış gibi yaşadığını hissetti. Kendisi ne yaptığını bilmeden bilinçsizce Kardelen’i kollarına alıp karanlık sokaklara çıktı. Panik içindeydi, nereye gittiğini fark etmedi. Bir kapıyı vardı. Bir teyze kapıyı açtı ve Deniz onu bir yerden tanıdığını hissetti. O Deniz’e bir bakıverdi ve “Hadi içeri gel, otur, çorba var mutfakta. Otur hadi. O ne içmiş olabilir?” diye sordu. “Teyzem bilmiyorum, sadece yanında yeşil bir sünger vardı.” diye mırıldandı Deniz. “Allah yardımcısı olsun.” ve banyo dolaplarında didik didik uğursuzluk aradı ve Kardelen’in yanına gitti. Burun spreyi sıktı Kardelen’in iki burun deliğine birden.
Kardelen yavaş yavaş uyandı, rahatsızca hareket etti, “Neredeyim, ne oldu?” diye sordu.
“Cenazenden geri döndün kızım, rahat ol, sus, dinlen.” diye güven verdi Teyze.
Deniz “Teyzem, ne yaptın? Ne oldu? İyi mi?” diye sordu.
“Adsız Narkotikler için çalışıyorum ben, bu işi yapmayı planladığımdan çok daha uzun bir süredir yapıyorum. Eroin aşiri doz olmuş. Naloxone burun spreyi esrara karşı panzehir etkisi gösteriyor. Ağır sünger takılmış.” diye anlattı.
“Hani… sünger ne alaka?” diye sorguladı Deniz.
“Oğlum salak mısın? Uyuşturucu satıcısısın sen! Sinan üç nesildir en güçlü uyuşturucu kaçaklığı mafya ailesidir. Esrar hakkında televizyon programını hiç görmedin mi? Bütün tezgahı anlatıyor. Bir sürü esrar bağımları deniz dibinde yaşıyorlar. Ana karakter sarı bir sünger, sürekli metamfetaminden kafası kıyak. Sarı süngerler metamfetamin demek. Pembe, sürekli yiyen deniz yıldızı arkadaşı sürekli ot içiyor, pembe süngerler ot demek. Onların huysuz, depresif yeşil arkadaşı eroine bağlanıyor, yeşiller eroin demek. Ve Bay Yengeç restoranın sahibi, kırmızı, sürekli sinirli bay yengeç, kokain bağlanıyor. Kırmızı süngerler kokainli.”
Deniz koltukta oturup duvara bakakaldı.“Bütün hayatım bir yalanmış.” diye mırıldandı. “Kız burada kalabilir, iyi olacaktır, artık korkacak bir şey yok. Bakacağım. Merak etmemek lazım. Ama senin için restorana dönmen daha iyi olacak.” Deniz restorana döndü, sünger yatağa çöktü. Bir tutkunun ardı nasıl bu kadar tüyler ürpertici bir gerçeklik gizleyebilirdi? Onun toyluğu ve saflığı yüzünden Kardelen ölebilirdi.
XI
Kardelen iyileşti. Deniz hiçbir şey söylemeden Bay Yengeç restorandan mal dağıtmaya devam etti, ama akşamları Kardelen’le buluştuklarında konuşurlardı.
“Canım, bütün hayatım bir yalanmış! Çocukluğumdan beri sadece sünger için yaşıyorum ama hepsi yalan oldu! Ondan ötesi yok.”
“Ancak hayallerin yalan olduğunu anladığında büyüyebilirsin. Kimse hayallerle uğraşmamalı! Hırs senin mutluluğu gelecekte aradığını gösterir. Elinde olmayan bir şey arıyorsun, içindeki bir boşluğu doldurmak için bir şeyler. Ama hayallerini kurarsan, ya aradığın şeyden farklı bir şey bulur, ya da içindeki boşluğun hala boş olduğunu fark edersin. Hayallerini yıkıldığında gerçeklikte yaşayabilirsin.”
“Ama kendimin kendisini bütün anlayışı bir yalanmış!”
“Canım çizgi filmden beynin yıkanmış, ama şimdi uyandın. Artık hayalsız bir hayata, ileriye gidebilirsin.”
“Hayalsız bir hayat nasıl olabilir ama, hayalsiz bir hayat hiçbir şey yaşamıyorsun demek olur!”
“Zaten şimdiye kadar hedefin bomboştu. Hayalsız yaşamakla anlamlı bir hayata başlayabilirsin, kendinden başka bir şey arayamadan.”
“Peki, nasıl öyle bir hayata başlayabilirim ki?”
“Sokakta bütün gün gezebilirsin, plastik, cam, kağıt çöp ayıklayarak içinden yeni bir anlayış çıkarmaya çalışabilirsin.”
Ertesi sabah Deniz çok erken kalkıp kimse görmeden Sünger Bob sembolünü masaya bıraktı. Artık süngerler peşinde koşmayı bırakacaktı! Dışarıya, yeni bir hayata ilk adımlarını attı. Ama kapıya çıktığı anda bir takım ayak sesleri duydu. Kim olduğunu fark etmeden yerin yüzüne kavuştu. Süngerci Savaşın gözünü gözlerine dikip bakması gördüğü en son şeydi.
Bilinci açıldığında midesi bulanıyordu. Kustu. Şaşı görüyordu. Nereye gittiğini hatırlayamadı. Yerde dağınık süngerler ve bir not gördü. Not “Eşeğim – son dağıtımdan sonra özgürsün” diye yazılmıştı. Süngerlerle sokaklarda tökezleyerek ilerledi. Galata Köprüsü’den geçti ama Mısır Çarşı’sının önünde bayıldı.
“Biri ambulans çağırsın!”
“Boş ver, tinerci bu, bırak ölsün!”
“Pis hayvanlar!”
“Öylece sokakta ölmesine izin veremeyiz!”
“Ne kadar tinerci varsa, köküne kibrit suyu!” diye sesler Deniz’e uzaktan ve derinden geldi.
Ambulans hastaneye geldiği anda Kardelen tek başına acil serviste çalışıyordu. Öğlen yemek zamanı geldiğinden doktorlar hep dışarıdaydı, yemeğin üstüne çay, sigara içip dedikodu yapıyorlardı. Deniz’i gördüğünde az kalsın bayılacaktı ama kendisini tuttu. “Şiddetli beyin sarsıntısı” “kan pıhtısı olabilir” “bilinçli kalabilirse şansı var” diye sanki bir rüya içindeymişçesine sesler duydu.
Kardelen sedyeyi içeri doğru hızla iter ve koşarken başın gökyüzüne kaldırdı. Bulutluydu. “Bulutlar sünger gibi görünüyor,”diye düşündü Kardelen. “Üzüntümüzü emmek için mi, yoksa daha fazla üzüntüyü başımıza yağdırmak için mi?”