Üzgün Ahmet


I
Bir zamanlar Amasya’da Ahmet diye bir çocuk varmış.Ahmet 13 yaşındaymış. Ahmet’in babası Serdar Amasya’nın en iyi simitçisiymiş. Herkes Amasya’da Serdar’ın simitlerini bilirmiş. Serdar çok çalışkanmış. Her sabah çok erken kalkarmış, simit yaparmış. Her gün Amasya’nın caddelerinde yürürmüş, simit satarmış. Ahmet’in annesi İpek hemşireymiş. İpek Ahmet’i çok sevmiş. Serdar 20 yıl simit satmış ve Amasya’nın, en iyi simit tarifi onunmuş. Herkes Serdar’ın simitlerini ve severmiş.
Amasya’da başka bir aile varmış; Leyla, Merve ve Oğuz. Oğuz Amasya’nın en ünlü Ayakkabı boyacısıymış. Merve reçelciymiş. Merve’yle Oğuz’un bir kızı varmış, Leyla. Leyla ve Ahmet aynı yaştaymış ve okulda aynı sınıftaymış. Leyla’yla Ahmet birbirinden çok hoşlanmış ama çok bu gizliymiş. Ahmet’in ailesi Leyla’nın ailesinden nefret ediyormuş. Onlar lise öğrencisiyken, bir gece Oğuz çok sarhoşmuş. Oğuz, Serdar’ın kız arkadaşı İpek’i öpmüş. Ondan sonra Serdarla kavga etmiş. Leyla’nın ailesi rezil olmuş.
Serdar biraz yaşlı ve hasta olmuş. O Ahmet’e simit şirketini vermek istemiş. Bu yüzden her akşam Ahmet’e simitçi sesi ders veriyormuş. Ahmet ses pratiği yaparmış ve en lezzetli simit tarifini öğrenmiş, ama Ahmet simitçi olmak istememiş. Her akşam Ahmet çok üzgün hissetmiş. Hafta sonları Serdar Ahmet’i sokağı götürmüş ve Ahmet’e simitçiliği göstermiş. Serdar düşünmüş ki Ahmet’ öğreniyor, ama Ahmet her zaman içeride ağlamış.
Ahmet okulda okumuş ama okuldan nefret etmiş. Sık sık Ahmet okuldan çok erken çıkarmış ve sokakta otururmuş, yaşlı adamları dinlermiş. Ahmet bilirmiş ki hayat eğitimi okul eğitiminden daha değerli. Ahmet’in en sevdiği yaşlı adam Oğuz’muş. Ahmet’in ailesinin Leyla’nın ailesinden nefret etmesine rağmen, Oğuz ve Merve Ahmet’ten hoşlanmış.
Ahmet okuldan çıkmış ve sokakta oturmuşken, Oğuzla konuşmayı çok severmiş. Oğuz Ahmet’e hayat dersi verirmiş. Ahmet Oğuz’un ayakkabı temizlemesini izlemeyi çok severmiş. Boyaların kokusu ve Oğuz’un ayakkabı fırçasının hareketleri Ahmet’in endişe ve korkularını yok etmiş.
O günlerde Ahmet sokakta otururmuş ve Oğuz’u seyredermiş, Ahmet bilmiş ki simitçi olmak istemiyormuş. Ama Ahmet Serdar’a hiç söylememiş, çünkü Ahmet bilmiş ki, Serdar Ahmet’in simitçi olmasını istiyormuş.
Amasya küçük bir yermiş ve insanlar her zaman maalesef konuşurmuş. Bir gün Ahmet’in ailesi duymuş ki, Ahmet sokakta oturmuş ve Oğuz’dan hayat ve ayakkabı boyacılığı dersleri almış. İpek feryat etmiş ve saçını yolmuş. Serdar çok sinirliymiş ve şapkasını yere atmış ve tepinmiş.
O akşam Ahmet eve geldiğinde ve akşam simit sesi ve simit tarifi ders almışken, Serdar çok sinirliymiş. Serdar bağırmış  ‘Oğuz çok kötü bir adam! Onla konuşma! Onun kızı Leylayla konuşma! Ayakkabı boyacılığı köylü işi! Sen simitçi olacaksın ya da evimden git!’
O akşam ses ve yemek tarifi dersi yokmuş. Serdar Ahmet’e kemerle vurmuş ve Ahmet ağlamış.
Ertesi gün okulda her öğrenci bilmiş ki, simitçi Serdar dün Ahmet’e vurmuş. Hep öğrenciler Ahmet’e gülmüş ve simit atmış. Ahmet çok üzgünmüş ve ağlamamaya çalışmış, ama içeride çok ağlamış. Ama Leyla gülmemiş. O Ahmet’i rahat ettirmiş.
Ondan sonra, Ahmet sokakta otururken, yaşlı adamlar konuşmalarına dikkat edermiş. Serdar ve simitlerin gelme sesini duyunca, onlar Ahmet’i gizlerlermiş.
Ahmet aksamları Serdar’dan simitçi sesi ve simit tarifi dersi almaya devam etmiş, ayrıca öğleden sonraları Oğuz’dan gizli ayakkabı boyacılığı dersi almış.
II
5 yıl boyunca Ahmet Oğuz’dan gizlice ayakkabı boyacılığı dersi almış. Akşamları Serdar’dan simitçi sesi dersi almış. Çok güzel simit diye bağırmayı öğrenmiş. Serdar Ahmet’le çok gurur duyuyormuş ama Ahmet üzgünmüş. Ahmet babasına doğruyu söylemek istemiş ama nasıl olacağını bilmiyormuş.
Ahmet gün boyunca sokakta otururmuş, Oğuz’un tecrübelerini öğrenirmiş ve Oğuz ona ayakkabı boyacısı dersi verirmiş. Okulda Ahmet ve Leyla konuşurmuş. Ahmet ayakkabı boyacılığı için çok heyecanlıymış ve hep o konu hakkında konuşurmuş. Ahmet Leyla’ya boyaların kokusunu, fırçanın hareketlerini hakkında anlatırmış. Ahmet hep boyalar, fırçalar hakkında konuşurmuş, gözleri parlarmış. Ahmet o günleri hatırladıkça, her zaman gülümsermiş.
Bir gün Oğuz Ahmet’e onun en sevdiği ayakkabı fırçasını göstermiş. O fırça sedir ağacı kolluymuş. Oğuz Ahmet’e o ayakkabı fırçasının uzun ve hüzünlü öyküsünü anlatmış.
Çok geçmiş zamanda Oğuz’un babası Mehmet Oğuz’a o fırçayı vermiş. Mehmet eskiciymiş, ama akşamları ayakkabılarını temizlemeyi severmiş. Mehmet’in babası Can ayakkabı boyacısıymış, ama Mehmet çocukken, Can’a dolmuş çarpmış ve Can ölmüş. Her pazar Mehmet o fırçayı kullanmış. Oğuz, o akşamları hatırladıkça, gülümsemiş, gözleri dolmuş. O günlerde Amasya’da çok eskici varmış ama Mehmet’in ayakkabıları en temiz olanmış. Mehmet bu konudan çok gurur duyuyormuş.
Bir gün çok yağmur yağmış, Mehmet onun el arabasını sokakta kullanıyormuş, dolmuş tepede çok delice gidiyormuş. Mehmet’in el arabası sokakta bir çukura sıkışmış ve dolmuşun freni bozukmuş. Dolmuş Mehmet’e çarpmış ve Mehmet ölmüş.
Oğuz o sedir ağacı kollu ayakkabı fırçasını kullandıkça, babasını yâdetmiş ve hep hüzünlüymüş.
Ahmet ve Leyla okulu bitirmiş. Serdar Ahmet’e onun simit şirketini vermek istemiş, ama Serdar Ahmet’in simit tarifi becerilerinden şüphe etmiş. Serdar’ın en sevdiği arkadaşı Serkan Amasya’nın en iyi fırıncısıymış ve Serkan Ahmet’e iş vermiş. Her hafta sonu Serkan Serdar’a Ahmet’in gelişmesini söylemiş.
Beş yıl geçmiş. Leyla çok üzgünmüş. Onun ailesi çok fakirmış. Leyla üniversiteye gitmek istemiş ama ailesinin parası yokmuş. Bir de Leyla Ahmet’i sevmiş, onunla evlenmek istemiş ve Ahmet için beklemiş. Ama Leyla çok öfkeliymiş çünkü Ahmet ayakkabı boyacısı olmak istemiş ama şimdi Serkan’ın fırınında çalışıyormuş. Leyla çok hüzünlüymüş.
Bir gün Leyla artık dayanamamış. O Serkan’ın fırınına gitmiş ve bağırmış: “Ahmet! Sen korkak bir fare misin?” Ahmet çok mahçupmuş ve o akşam Leylaya üzülmüş. Gelecek hafta ailesine söylemiş, Leyla’yla evlenecek, ayakkabı boyacısı olacakmış.
Serdar çok yaşlı olmuş ama öfkeyle bağırmış: “Ahmet! Sen Leyla’yla evleneceksen, benim oğlum değilsin!” İpek’in gözleri dolmuş, bayılmış. Ahmet sessizmiş, kıyafetini çantasına koymuş ve evinden çıkmış. Yağmurluymuş. Ahmet Oğuz’un evine yürümüş, yağmur damlaları başına düşmüş.
Gelecek hafta Ahmet ve Leyla evlenmiş. Ahmet’in ailesi yokmuş. Ahmet’in parası yokmuş ve Leyla’nın ailesinin parası yokmuş. Bu yüzden düğün yapılmamış. Leyla çok üzgünmüş ve içi kan ağlıyormuş. Küçük bir kızken, geceleri rüyalarında güzel bir düğün ve gelinlik varmış, ama şimdi biliyormuş ki, hayat böyle değilmiş. Üzgün olmasına rağmen, Ahmet’le evlenmekten mutluymuş.
Ahmet ve Leyla Oğuz’un evinde yaşıyormuş, ama onlara para lazımmış. Bu yüzden Ahmet hemen sokakta işe başlamış. Oğuz’un Ahmet’e düğün hediyesi kendinin ilk ayakkabı boya kutusuymuş. Her gün Ahmet Amasya’nın bir mahallesinde çalışmış, Oğuz başka bir mahallede çalışmış, ama hiç biri Serdar’ın çalıştığı mahallede çalışmamış. Ahmet evinden ayrıldığından beri, Serdar ve İpek Ahmet’le hiç konuşmamış.
III
Bir gün Amasya’nın en meşhur eşek çobanı, Osman, Amasya’ya eşekleriyle gelmiş. Geçmiş zamanda Osman’ın ailesi Amasya’nın en ünlü çobanlarıymış. Osman çocukken, çoban olmanın sıkıcı olduğunu düşünürmüş. Osman koyunları sevmemiş. O keçi çobanı olmaya çalışmış ama keçileri sevmemiş. Eşekler onun tutkusuymuş. Bir gün Osman keçilerinin hepsini satmış ve eşeklere yatırım yapmış. Kısa zaman içinde Amasya’da birinin eşeklerle ilgili bir sorusu olduğunda Osman’ı ararmış.
Osman Serdar’ın simitlerini çok sevmiş, ama tarlasında simitçi yokmuş. Bu yüzden bazen merkez’e gitmiş, simit yiyebilirmiş. Osman’ın eşekleri de Serdar’ın simitlerini sevmiş, bu yüzden onlar Amasya’nın merkezine gittiğinde, tüm eşekler de simit yemiş. Simit aldıktan sonra, Osman eşekleriyle sokakta yürümüş, simit yemiş. Osman görmüş ki, ayakkabıları çok pismiş. Osman eşeklerini çok severmiş ve biraz hayalciymiş. O eşeklerinin onu eleştirdiğini düşünmüş, çünkü ayakkabıları pişmiş. Normalde tüm eşek çobanlarının ayakkabı
pismiş, ama Osman utanmış.
Tesadüfen, Osman ve eşekleri Oğuz’la aynı sokakta otururmuş, çalışırmış. Osman Oğuz’un önünde durmuş ve şöyle demiş:  ‘Ağabey! Ayakkabılarım çok pis! Kendimden utanıyorum. Sen bana yardım edebilir misin?’
‘Tabii ki, Eşek çobanı bey, buyurun!’ Oğuz Osman’ın ayakkabılarını çıkarmış. Osman’ın eşeklerinden biri sarı gözlüymüş ve kuduzmuş. O eşek çılgınmış, kafası karışmış ve Oğuz Osman’a saldıracak diye düşünmüş. Eşek Osman’ı çok severmiş çünkü bazen Osman eşeklerine simit verirmiş. Eşek Oğuz’u kovalamış, ısırmayı denemiş.
Oğuz kuduz eşekten çok korkmuş ve hızla koşmuş ama dikkatli değilmiş. Sokakta sağına soluna bakmamış. Tesadüfen dolmuş o sokakta gidiyormuş.
O dolmuşun şoförü Yiğit çok kızgınmış. O sabah Yiğit’in eşi Pelin ona kahvaltı hazırlamamış, çünkü önceki akşam Yiğit çok sarhoşmuş. İşten sonra Yiğit ve başka şöförler meyhaneye gitmiş ve bütün gece rakı içmiş, şarkı söylemiş. Yiğit çok eğlence yapmış ama Pelin kızgınmış, çünkü Yiğit Pelin’e hiç söylememiş ve Pelin evde bekliyormuş. Pelin çok romantik bir sofra hazırlamış ama Yiğit unutmuş. Pelin yalnız yemiş ve yatmış. Saat 2’de Yiğit evine sarhoş dönmüş. O yatağa düşmüş ve hemen uyumuş. Ama çok kötü kokmuş ve çok gürültülü horlamış, Pelin uyanmış ve bütün gece hiç uyumamış. Sabah Pelin sadece kendine kahvaltı hazırlamış.
O sabah Ahmet’in annesi İpek hastaneye dolmuşla gitmiş. Genellikle İpek hastaneye yürüyormüş, ama o sabah evden geç çıkmış. İpek çok üzgünmüş çünkü her zaman Ahmet’i düşünüyormuş. İpek her gece ağlamış. Oğlunu özlemiş ama onu görememiş. O sabah hüzünlü İpek dolmuşun ön koltuğuna oturmuş.
Yiğit dolmuş kullanıyormuş ama kendini iyi hissetmemiş. O çok acıkmış ve başı ağrıyormuş. Şaşı görüyormuş. Çok hızla ve dikkatsiz dolmuş kullanıyormuş. Yiğit Oğuz ve kuduz eşeğini görmemiş ve onlara süratle çarpmış.
İpek düşüncelerinde ve melankolisinde kaybolmuş ve sokağa ilgisizmiş. İpek kendini kazaya hazırlayamamış. Dolmuş Oğuz ve eşeğe çarptığında, İpek pencereden çıkmış, kafasını kaldırıma çarpmış. Dolmuş hemen durmuş, eşek devrilmiş ama Oğuz havaya uçup yere düşmüş. Boyalar ve fırçalar her yere saçılmış.
Bu kaza büyük gürültü yapmış ve Ahmet duymuş. Hemen oraya koşmuş. Ahmet kaza yerine geldiğinde, Serdar zaten oradaymış ve İpek’i tutuyormuş. İpek sokakta yavaş yavaş ölüyormuş. İpek Ahmet’i gördüğünde, ‘Oğlum!’ diye haykırmış ve ölmüş. Ahmet’in gözleri yaşlarda dolmuş, Oğuz’un yanına yürümüş.
Oğuz yerde yatıyormuş. Zor nefes alıyormuş. Ahmet anlamış ki, Oğuz ölüyormuş. Oğuz’un son sözleri şu olmuş: ‘Ahmet: ayakkabı fırçamı al. Onu iyi kullan. Belki bu fırça sana şans, mutluluk ve huzur verecek. Leyla’yı sev.’ Bu üzücü sözler sonrasında Oğuz ölmüş.
Ahmet ayağa kalkmış ve Serdar Ahmet’in önünde duruyormuş. Alnındaki damarlar çıkıntı yapıyormuş. Çok sessizce şöyle demiş: ‘Ahmet, senin aptal ayakkabı boyacısı kayın baban anneni öldürmüş. Sen bizim ailemize ihanet ettin. Sen artik oğlum değilsin.’ Serdar geriye dönmüş, evine gitmiş.
Ahmet Leyla’nın evine yavaş yürümüş, sedir ağacı kollu fırçası elinde. Ama görmek çok zormuş çünkü gözleri dolmuş. Kapıyı açmış ve yere düşmüş. Leyla Ahmet’e koşmuş. ‘Ne oldu?’ diye sormuş. ‘Baban ve annem ölmüş’ diye fısıldamış Ahmet.
Leyla Ahmet’in yanında bayılmış. Merve bir şey duymuş, oraya koşmuş. ‘Ne oldu?’ ‘Oğuz ve annem ölmüş.’ Merve bayılmış.
IV
Beş yıl geçmiş. Ahmet, Leyla ve Merve çok fakirleşmiş. Çünkü Oğuz ölmüş, Ahmet çok deneyimsiz bir ayakkabı boyacısıymış. Ahmet Oğuz’un verdiği ayakkabı boyacılığı eğitimini bitirmemiş. Bu yüzden, iyi bir ayakkabı boyacısı değilmiş ve az para kazanıyormuş.
O zamanlar hiç kimse Merve’nin reçellerini almamış. Merve bütün gün ağlamış, bu yüzden reçelleri çok tuzluymuş. Leyla çok üzgünmüş ve Ahmet’e çok kızgınmış çünkü o kötü bir ayakkabı boyacısıymış. ‘Babam seni görseydi, utanırdı.’ demiş Leyla.
Bir gün evlerinde hiç su yokmuş. Ahmet sokakta çalışıyormuş. Leyla su şirketine telefon etmiş, su istemiş. Sucu gelince, Leyla şoke olmuş. Gözünün önünde yeni sucu ayakta durmuş. Leyla sucunun hokka burnuna, güzel kaşına bakakalmış, kendinden geçmiş. Leyla daha güzel bir bıyık hiç görmemiş.
Sonraki günlerde, Leyla su şirketine çok defa telefon etmiş, çünkü yeni sucuyu tekrar görmek istemiş. O günlerde Leyla Ahmet’e çok kızgınmış ve sucu ona hayat kaynağı olmuş. Leyla’yla Ahmet, Oğuz’un ölümünden beri, hiç sevişmemiş. Leyla’nın üzgünlüğü öfke haline gelmiş, ama şimdi yeni adam gelmiş ve Leyla onun karşı konulamaz, olduğunu düşünüyormuş.
Ahmet biliyormuş ki tuhaf bir şeyler oluyormuş. Evlerinde yürümek çok zormuş çünkü her yerde su varmış. Her gün sucu damacana su getiriyormuş ve Leyla’yla sevişiyormuş.
Bir gün Ahmet ‘Leyla, neden çok su var? Evimizde bir yıllık su var!’ diye söylemiş. Leyla ‘Annem çok korkuyor, sen hiç para kazanmıyorsun ve biz öleceğiz çünkü hiç su yok. Bu yüzden her gün su alıyor.’ diye cevap vermiş.
O gün Ahmet çok utanmış, hiç çalışmamış, sadece sokakta gezmiş. Bir süre sonra eve dönmüş, çünkü Leyla’yla konuşmak, özür dilemek istemiş. Dışarıda sucunun bisikletini görmüş. Kapıdan girince, Leyla’nın aşk iniltisini duymuş. Ahmet hemen anlamış ki, Merve paranoyak değilmiş, Leyla ve sucunun aşk macerası varmış! Ahmet şaşırmış, yıkılmış.
Leyla ve sucu gürültüyü duymuş. Leyla çok korkmuş, sucu hızla giyinmiş, evden çıkmış. Ahmet ayağa kalkmış ve sessizce şöyle demiş: ‘Şimdi anlıyorum, neden bu kadar çok su var.’ ve evden çıkmış. Çocukluk evine gitmiş.
Ahmet babasının tavsiyesini istemiş. Serdar’ın kapısını çalmış. Serdar kapıyı açmış ve hemen kızmış. Ahmet yalvarmış: ‘Lütfen babam. Leyla bana ihanet etti. Kötü bir ayakkabı boyacısıyım. Hiç para kazanmıyorum. Hayatım mahvoluyor. Ne yaparım bilmiyorum.’
Serdar Ahmet’in gözlerinin içine bakmış ve yavaş yavaş, açıkça şunu demiş: ‘Ahmet. Bunlar senin problemlerin. Sen onurlu simitçilik işini istemedin ve köylü işini seçtin. İpek senin kayın babanın aptallığı sebebiyle öldü. Her şeyi sen berbat ettin, şimdi sen düzelt.’ Serdar kapıyı kapamış. Ahmet sokakta oturmuş, başı öne eğik. Bütünüyle yalnız hissetmiş! 
V
Nihayet Ahmet kalkmış. Dertli hissetmiş. Bazen sokaklarda yürürken, barlarda kendisi kadar üzgün görünen adamlar görürmüş. Ahmet onlar katılmak karar vermiş. Bara girmiş ve oturmuş. Ahmet’in yanında çok üzgün bir adam varmış. O konuşmak istemiş ve Ahmet’le konuşmaya başlamış.
Adam ‘Hoş geldin kardeşim. Neden buraya geldin?’ diye sormuş.
‘Kötü ayakkabı boyacısıyım, eşim bana ihanet etti ve babam beni evlatlıktan reddetti. Şimdi çok yalnız hissediyorum.’ diye cevap vermiş Ahmet.
‘Evet, çok yalnızsın, ama burada hepimiz yalnızız. Ama yalnızsan rakı sana hiç ihanet etmiyor. Adım yiğit, memnun oldum. Şerefe.’
Onlar rakının içmiş. Yiğit iki bardak daha dökmüş. ‘Sen iyi bir adamsın, kardeşim. Öykün benim öykümü hatırlatıyor. Beş yıl önce dolmuş sürücüsüydüm ama kadere bak akşamdan kalmaydım, eşeğe çarpınca, bir ayakkabı boyacısını ve yaşlı kadını öldürdüm. Bu rezalet bana harap etti. Eşim Pelin evimden baba evine gitti. Ondan beri rakı benim tek arkadaşım. Ama şimdi sen buradasın beraber içeceğiz artık.’
Bütün gece Ahmet ve Yiğit beraber içmiş. Yiğit çok konuşmuş, uzun ve hüzünlü öykü sünü anlatmış. Ahmet çok sessizmiş, yalnız ve dertli hissetmiş.
Ertesi sabah Ahmet yalnız çalılarda uyanmış, çalı çırpı saçmış. Şimdi eskisinden daha yalnız, daha dertli hissetmiş. Anlamış ki, Yiğit iyi bir arkadaş değil ve bu hayat onun evdeki hayatından daha kötü.
O bilmiş ki, Leyla çocukluk arkadaşı ve dünyada onun tek arkadaşı. Eve yürümüş, kapıyı açmış. Leyla’yı görmüş, odanın köşesinde, yerde oturmuş kolları dizlerinin etrafında, sessiz ağlıyormuş.
Ahmet de ağlamış. Leyla’nın yanında oturmuş. Ahmet kollarını Leyla’ya dolamış. Leyla çok sessizce şöyle demiş: ‘çok üzgünüm Ahmetcim, üzgünüm! Hayatımızde her şey üzücü!’ Ahmet şöyle demiş: ‘Biliyorum, Leylacım. Ben de üzgünüm. Adam gibi değilim. Kötü bir ayakkabı boyacısıyım, başarısızım.’ Leyla: ‘Ama kötü bir şey daha oldu…  hamileyim.’ Ahmet: ‘Ama benim değil; biz yıllardır hiç sevişmedik.’ Leyla: ‘Bunu biliyorum.’ Ahmet: ‘Bu üzücü, yalnız dünyada, hayatta birbirimizden başka hiç kimsemiz yok. Problemlerimize rağmen seni hâlâ seviyorum. Ne yapmalıyız?’
Bebeği doğurmaya karar vermiş. İlk birkaç ay beceriksiz hissetmişler, ama sonra heyecanlı oluyormuş. Ahmet ve Leyla belki bu çocuk doğunca kendileri için daha iyi, yeni bir hayat başlayacağını düşünüyorlarmış.
Onların hayatı, bu dünyada çok kötü ama bu çocuk, umutsuz bir dünyada umut ışığını temsil ediyormuş. Onlar bu bebeği dünyanın kötülüğünden, korumak ve onların bildiklerinden daha iyi bir dünya göstermek istemiş. 
Evlerinde herkes daha mutlu oluyormuş. Merve daha az sıklıkta ağlamış, Leyla ve Ahmet beraber daha mutluymuş. Bu kadar mutlu oldukları son zaman, uzun zaman önceymiş, onlar lise öğrencisiyken, Ahmet ayakkabı boyacısı olmak hakkında heyecanlıymış ve beraber geleceklerini ve mutluluklarını umuyormuş.

Ahmet ve Leyla hayatlarında pek çok üzücü şey yaşarmış, ama şimdi bir kez daha hayat hakkında heyecanlılarmış.
VI
Aylar geçmiş. Yağmurlu bir gün, Ahmet sokakta çalışıyorken Leyla’nın doğum sancıları başlamış. Ahmet, Leyla ve Merve’nin hiç parası yokmuş ve onlar için taksi çok pahalıymış. Bu yüzden Leyla hastaneye dolmuşla gitmiş.
Şehir merkezinde Serdar sokakta el arabasını sokağı kullanıyormuş, ama el arabası çukura sıkışmış. Geçen yıllar içinde Serdar çok yaşlı, kuvvetsiz ve biraz âmâ olmuş. Serdar sokakta kendi kendine homurdanmış. ‘Neden el arabamı kullanmıyorum?’ diye düşünmüş. 
Aynı zamanda ve aynı sokakta Leyla’nın dolmuşu hızla gidiyormuş. Sürücü daha önce hiç hamile bir kadın hastaneye götürmemiş ve şimdi korkuyormuş. O gün çok kötüymüş, yağmur yağmış ve sert rüzgar esmiş. Sokakta şemsiyeci şemsiyesini tutamamış ve rüzgar şemsiyeyi dolmuşun camına savurmuş.
Dolmuşun sürücüsü şaşırmış, durmayı denemiş, ama dolmuşun dış lastiği çok eskiymiş ve sokak ıslak ve kayganmış; dolmuş yavaşlayamamış! Dolmuş Serdar’a ve el arabasına süratle çarpmış. Simitler her yere saçılmış.
Ahmet bir gürültü duymuş, simitleri görmüş. Hemen anlamış, büyük bir problem varmış. Ahmet bilmiş ki, dolmuş kazaları onun ailesi için çok kötü. Zaten bir kişi çok kaza yerine koşmuş ve Ahmet düşünmeden takip etmiş.
Serdar sokakta yatıyormuş, her yerde kan varmış. Ahmet Serdar’ın yanında diz çökmüş. Serdar Ahmet’i görmüş, son nefesinde, Ahmet kaderini lanetlemiş ve ölmüş.
Ahmet oturmuş ama hemen biri şöyle bağırmış: ‘biri bu hamile kadına yardım etmeli!’ Ahmet ayağa kalkmış ve dolmuşa gitmiş. Leyla dolmuşun içinde baygın yatıyormuş. Ahmet Leyla’yı uyandırmayı denemiş ama Leyla uyanmamış.
Kalabalıkta biri Ahmet’e yardım etmiş. Onlar Leyla’yı dikkatle adamın arabasına koymuş. Onlar beraber hastaneye gitmiş. Ahmet şoke olmuş, pencereden dalgın dalgın bakakalmış. Yardımcı olan adam kendini beceriksiz hissetmiş, konuşmak istemiş. ‘Merak etme, oğlum, eşin ve bebeğin iyi olacak. Tanrı merhametlidir! Ama simitçiye yazık oldu. Serdar adı, değil mi? Onun simitlerini çok seviyorum, ne yazık. Her gün çocuklarım için simitleri evime getiriyorum, ama onlar sadece Serdar’ın simitlerini seviyorlar, şimdi ne yapacağımı bilmiyorum! Bebeğin erkek mi, kız mı?’ diye ileri geri konuşmuş.
Ahmet hiç konuşmamış, hâlâ pencereden bakıyormuş.  Sürücü sessiz olmuş, ama kendi kendine ‘simitçi hakkında ne yazık, ne yazık’ diye düşünüyormuş.
Hastanede hemşireler Leyla’yı acil servise getirmiş ve koymuş. Onlar Ahmet’e “Lütfen, şurad
a bekle. Artik yapacağımız tek şey dua etmek. Tanrının yardımını beklemeliyiz.” demiş. Ahmet yalnız beklemiş. İki, üç, dört saat geçmiş. Aksam doktor Ahmet’le konuşmuş. “Maalesef, çarpmanın etkisiyle bebek ölmüş. Mekanı cennet olsun. Leyla hâlâ hayatta, ama bilinçsiz ve çok kan kaybediyor. Hayati tehlikesi devam ediyor, ama biz onu kurtarmaya çalışıyoruz.”
İki saat sonra doktor dönmüş, yüzü umutsuzmuş. Ahmet için her şey sessiz olmuş. Ahmet onun konuşmasını duymamış ama anlamış ki, hayatındaki her şey onu terk etmiş. Dışarıda çok yağmur yağmış. Ahmet eve yürümüş. Merve Ahmet’in yüzünü görmüş ve odasının kapısını kapatmış.
Ahmet ayakkabıları görmüş. Onlar çok pismiş çünkü dışarıda yağmur yağmış. Sedir ağacı kollu ayakkabı fırçasını bulmuş. Ahmet bütün gece ayakkabılarını temizlemiş, ama temiz olmamış.

 

Leave a Reply